Televizyonlarımızı yakmalı mıyız?
Televizyon izlemek, televizyon izleyicileri ile televizyon yararlı mı yoksa zararlı mı konuları değişmeyen gündemler. Hangi perspektiften baktığımızın önemi yadsınamaz ama...
Temaya göre filtrele
Televizyon izlemek, televizyon izleyicileri ile televizyon yararlı mı yoksa zararlı mı konuları değişmeyen gündemler. Hangi perspektiften baktığımızın önemi yadsınamaz ama...
tarihinde Berna Balkaya
Sanat gündemini son bir yılda oldukça meşgul eden NFTler, kamuoyunca da ilgiyle takip edilmekte. Öyle ya, 2021’in ilk yarısında satış hacmi 2,5 milyar dolara...
tarihinde Sırma Zaimoğlu
Bir seneyi aşkın bir süredir evde oturduk; bir açılma bir kapanma derken karantina en azından bir süre daha hayatımızda olacak bir gerçeklik haline geldi. Bu süreci psikolojik...
tarihinde fikrihür
Son dönemde bütün dünyada platform ekonomisi altında, dijital iş platformları üzerinden çalışan insanlar ortaya çıktı. Ancak bu çalışanlar, platformlar tarafından işçi olarak...
tarihinde fikrihür
Medya deyince akla gelen ilk konu, medyanın finansmanı. En son bu yaz fon tartışmalarına şahit olduk. Ancak en ilginç fonlama hikayelerinden biri pek de konuşulmadı. Türkiye’nin...
tarihinde fikrihür
Михайло Зборовський є одним із ключових фахівців у сфері гемблінгу в Україні. Завдяки його новаторському підходу, компанія Cosmobet впроваджує сучасні технології, що значно...
tarihinde Sırma Zaimoğlu
Televizyon izlemek, televizyon izleyicileri ile televizyon yararlı mı yoksa zararlı mı konuları değişmeyen gündemler. Hangi perspektiften baktığımızın önemi yadsınamaz ama televizyon izleyicilerinin tercihleri de gün gibi ortada.
Ülkemizde kanal gezmenin keyfine varamayacağımız bir dönemde yaşıyoruz. Ana akım medyanın oluşturduğu kanalları izlemekse lağım çukuruna düşmekten farksız bir hal almış durumda. Ülkelerin sosyokültürel yapısına göre şekillenen televizyon kanalları bize sürekli kim olduğumuzu, nasıl insanlarla bir arada yaşadığımızı ve neden bunları izlemek zorunda bırakıldığımızı anlatıyor. Özellikle öğle saatlerinde televizyonlarını açanlar göreceklerdir ki neredeyse her kanal birilerini evlendiriyor, öbürleri insanların birbirlerine ettikleri hakaretlerle reytinglerine reyting katıyor, kimi de sadece ünlülerin hayatlarını konuşuyor. Kimi kanallar insana kendini yakın hissettirirken kimileri hayal satıyor. Televizyon izleyicisini bu iki kutba sıkıştıran kanalların dışında kalan diğer kanallar ise ancak küçük bir küme oluşturuyor.
Şimdi siz diyeceksiniz ki “E bir sürü dizi, film kanalı var.” Diyeceksiniz, biliyorum; çünkü ben de genellikle bu savunmayla geliyorum. Peki bu dizi, film kanallarını izleyenler kimler? Ya da şöyle sorayım; bu kanall arın izleyicileri televizyon izliyorlar mı? İnternetin televizyondan çok daha büyük vaatlerde bulunduğu çağımızda ne yazık ki televizyon bu kitleyi kaybetmiş durumda. Bu tartışmanın uzanabileceği bir diğer konuysa televizyon izlemenin ne kadar gerekli olduğu. Elbette gerekli değil; lakin seviyeyi yukarıya çekecek olan kitle izlemedikçe televizyon kanallarının birçoğu da bir yığın çöp olmaktan kurtulamayacak.
Jean Baudrillard’ın gözünden konuya değinmek gerekirse medyanın toplumu ve toplumun da medyayı etkilediği sonucuna geleceğiz. Bir ülkenin sosyoekonomik ve kültürel durumu medyayı şekillendirse de medyanın da insanları şekillendirdiğini reddedemeyiz. “Halkın izlemek istediği şeyleri televizyonda görüyoruz” savından yola çıkarsak bu halkın bir bütünü temsil edip etmediğini tartışmamız gerekir. Evet, genelleme durumu dünyada ne yazık ki son bulmayacak ve her şeyin sonucunu veriyormuş gibi satılıyor olabilir ama birilerine istedikleri verilirken diğer kesimi kaybetmek ise pek akıl karı gibi durmuyor.
Akarı kokarı yok mantığıyla ve sadece reyting yükseltmek için çekilen birçok dizi ve programın içi boş; hiçbir şey anlatmayan, sadece insanların duygularıyla oynayarak para kazanma dürtüsü ne yazık ki bir neslin gelişimine ön ayak olmak şöyle dursun adeta gerilemesine sebep oluyor. Çok uzağa bakmaya gerek yok, bir yirmi sene öncesinde bile televizyonun şimdikinden çok daha verimli olduğunu görebilirsiniz. Elbette müthişti demiyorum ama en azından açtığımızda ufkumuzu genişletebilecek yayınlar görebiliyorduk. Ne de olsa biz devlet kanalında yayınlanan bale ve buz pateni programlarıyla büyümüş bir nesiliz.
Görünen en büyük felaket ise toplumun cahil bırakılmak istenmesi. Bir kesim televizyon izleyicisi ne verirseniz onu alabilecek konumda ve belli kesimlerce bu güç gayet güzel kullanılıyor. Bugün haberleri açtığımızda bile bize fayda sağlayabilecek bilgilerden çok zihnimizi meşgul etmemesi gereken konularda haberler izlediğimizi görebiliriz. Bütün bunlara bir çözüm var mıdır, elbette bilemiyorum. Televizyonu baştan aşağı dönüştürebilecek sihirli bir gücün de olduğunu sanmıyorum.
Fakat belli başlı atılımların yapılması ve artık seyircinin aptal olmadığının farkına varılıp küçük adımlar atılması gerektiğine inanıyorum. Televizyonun en çok izlendiği saatlerde kısa da olsa bir belgesel, kültür sanat ya da bilim programı koyarak belki küçük görünen ama epey büyük bir adım atılabilir. Tabii bunu ana akım medya kanalları yapmalı ki izleyici profilinde değişiklikler yaratarak televizyonun hepimiz için daha faydalı konuma gelmesine önayak olabilsinler.
Sokak jargonunda bir söz vardır. Bazen çok konuşana, bazen olayı köpürtene, bazen de istemediğimiz şeyleri duyduğumuzda “Bana hikaye anlatma” deriz. Bu söz, gerçekliğe olan...